24 Ocak 2014 Cuma



Hayatı tavşan gibi görüp kaplumbağa gibi yaşama vakti...


Çok eskiden, epey evvel demek yerine zamanın tarihinde,tarihin de tarihinde diyerek anlatacağı hikayenin çok önceden yaşandığını dile getirmek isteyen, anlındaki çizgilerden satır satır tarih okunan, nur çehreli insanı dinleyelim birazda...

Hikayelerini anlatırken, kendine has üslubuyla gönlünden kopup gelen kelimeleri bir araya getirir. Abartarak anlatmaya çalışsada yapamaz bir türlü, kelimelerin fazlası gözyaşı olur damla damla süzülür derin çizgilerinden. Kafasını kaşıdığında efkarlandığını, gönlünden geçirdiklerini aklına, aklından geçirdiklerini kelimelerine dökmek istediğini anlarız...

                                                                         * *
Zamanın tarihinde, çok efendi bir adam yaşarmış evvel ırak diyarlarda. Öyle dediğime bakmayın evlatlar, şimdi ırak mı ki, tayyareyle epey kısaymış diyorlar. Neyse, hani işi vaktinden çok insanlar vardır ya, bu adam da onlardanmış işte. Ya Allah Bismillah deyip sabah namazından sonra koyulurmuş işine gücüne. Onun için gün, sabah ezanıyla başlar, yatsı ezanıyla bitermiş. Küçükten alıştırmış babası.

Emekli olmazdan evvel umum müdürmüş amma enaniyet sahibi değilmiş efendi.
Mesai bitiminde mutlaka mahalle bakkalına uğrar, öte beri alır, çoluk çocuk, fakir fukara kime rastladıysa hayır duasını alırmış. Şehirde zannetmeyin hemen evlatlar umum müdür deyince, köyde yaşarmış asıl. O vakitlerde köyden kente göç de pek fazlaymış. Ne diyorsunuz siz ona, heh moda. 'Moda' olmuş anlayacağınız amma para kör etmiş gözlerini ahalinin. Bizim umum müdüre de pek çok teklif gelirmiş kabul etmezmiş, bırakamazmış ata yadigarını, boynumun borcu der, elinden geleni yaparmış geride kalanlar eşi, dostu, ahbapı için...

İşi vaktinden pek çokmuş amma yine de yatsı ezanına kadar halledermiş işlerini. Zamanın tarihinden bahsediyorum evlat; araba, tayyare, ışık ne arar. Her bir şey hızlı mıydı sanıyorsunuz şimdi ki gibi. Harekette bereket vardır ya, emekli olmazdan evvel nasılsa olduktan sonra da öyleymiş efendi. Yine sabah ezanıyla kalkar imamın abdest suyuyla abdestini alır, yatsıya kadar koştururmuş. Hee, evlatlar imamın abdest suyu da soğuk olur, öyle rahat düşkünü olmaz imam efendiler. Neyse, genci, yaşlısı onun hızına yetişemezmiş evelallah. Hep söylenirmiş şehre göçenlere,

Köyden inmiş şehre
Deva ararmış avare
Bulamamış derdine çare
Hızı katık yapayım derken ömre
Kabuğuna çekilmiş biçare

                                                                         * *

Öyle bir iç geçirdi ki, kelimeler düğümlendi boğazında adeta. Gözlerinden yaş oldu süzüldü anlatacakları. Daha fazla devam edemeyeceğini anlayınca, demlenmiş çayı doldurduk bardaklara. O çayını bir bir yudumlarken, anlattıklarını düşündük önce...

Anlamsızdı sanki anlattıkları, devamı nasıl bitebilirdi ki hikayenin, ne oldu umum müdürüne...

İşte tam da bunları düşünürken, kabuğumuza çekilmiş biçareler olduğumuz geldi aklıma... Babamın, 'Köye bağ evi yaptırdım.' deyişi yankılandı kulaklarımda...







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder